| |||||||||||||||||||||||
| |||||||||||||||||||||||
HABER ARAEN ÇOK OKUNANLAR |
![]() İSLAM DA BİLGİNİN KAYNAKLARI 9 SINIF ÖZET
9 SINIF 1.ÜNİTE ÖZETİ 9. SINIF 1. ÜNİTE ÖZETİ
BİLGİ VE İNANÇ KONULAR 1. İslam’da Bilgi Kaynakları 2. İslam İnancında İmanın Mahiyeti 3. Kur’an’dan Mesajlar: İsrâ suresi 36. Ayet ve Mülk Suresi 23. Ayet 1. İSLAM’DA BİLGİ VE KAYNAKLARI İnsan merak eden ve merakını gidermeye çalışan bir varlıktır. Kendisini, çevresini ve kâinatta olup biteni anlamak ister. Bilgi, insanın varlıkları tanıma, anlama ve bilme çabası sonucunda ortaya çıkannetice şeklinde tanımlanmıştır. Bilgi, bilenle bilinen arasında kurulan ilişkidir. Bilginin kaynağı hakkında farklı yaklaşımlar vardır. Doğru ve genel geçer bilgiye ulaşılabileceğini düşünenler yanında bunun mümkün olmadığını savunanlar da vardır. Bilgi Kaynakları: • akıl • duyular • deney • gözlem • sezgi Bilginin Özellikleri: • objektif • ölçülebilir • gözlemlenebilir • mantıksal BİLGİ TÜRLERİ Gündelik Bilgi *Günlük yaşamı kolaylaştıran, yararlı ve sistemsiz bilgilerdir. *Sezgi ve deneyim Kısmen öznel kısmen nesnel *Dini Bilgi Yüce Allah’ın elçileri aracılığı ile bildirdiği inanç ve ibadetleri, kuralları içeren bilgilerdir. İnanç / İman Öznel Teknik Bilgi Doğadaki nesneleri araç haline getiren, insanın hayatını kolaylaştıran bilgilerdir. Yetenek ve beceri Nesnel Sanat Bilgisi Sezgiye, duyguya, coşkuya dayanan; sanatçı ve nesne arasındaki ilgiden doğan bilgilerdir. Bilimsel Bilgi İnsanı, toplumu ve evreni araştırma konusu yapan, gözleme, deneye ve akla dayanan bilgilerdir. Felsefi Bilgi İnsanın, evrenin niteliği ve yapısı hakkında gözlemlere dayanarak düşünmesi sonucu elde edilen bilgilerdir. Akıl yürütme Öznel KADİM BİLGİ: Yüce Allah'ın zatı ile birlikte bulunan bilgidir. Tüm zamanları kapsar. O'nun bilgisinde hiçbir eksiklik bulunmaz. HÂDİS BİLGİ: İnsan başta olmak üzere yaratılmış varlıkların bilgisidir. Bu bilgi sınırlı ve sonludur. Hadis bilgiye göre, Bir şey sonradan olmuşsa,Ondan önce var olan ve Onun sistemini bilen,bildiğini eyleme dökebilen,güçlü,bilgili,sanat sahibi bir gücün olması ve bu gücün ,varlığı,varolması yönünde yaratması ve tercihini bu yönde kullanması gerekir! Alllah'tan başka herşey hadistir(Sonradan olmuştur)Bir şey sonradan olmuşsa,ondan önce varolan ve onun varolmasını,yoklukta kalmasına tercih eden bir varlığın olması gerekir ki Biz bu zorunlu varlığa Allah,diyoruz. Kur’an-ı Kerim’de bilginin kaynağı olarak akıl, vahiy ve duyular yer alır. Dinî sorumluluğun ilk şartı akıl sahibi olmaktır. Aklın işlevi; duyular yoluyla edinilen veriler arasında bağlantılar kurup sonuçlar çıkarmak ve böylece sistematik bilgiye ulaşmaktır. Çevreyi algılamanın veilk bilgileri edinmenin yolu duyularla mümkündür. İnsan, herhangi bir eksiklik ve kusuru bulunmayan duyularla elde ettiği verileri aklıyla işleyip değerlendirerek bilgi üretir. Akıl ürettiği bilgiyi kullanarak yeni ve anlamlı sonuçlar çıkarır.Yüce Allah, insanı doğruya yönlendirmek amacıyla vahiy göndermiştir. Kur’an ve sahihhadisler Müslümanlar için en güvenilir bilgi kaynaklarıdır. AKIL: • Düşünme • Anlama • Kavrama • Sonuç çıkarma • Yorumlama • Ayırt etme • İlişkilendirme Akıl, sebep sonuç ilişkisi içerisinde mevcut verilerden hareketle muhakeme eder. İnsan; aklı ile bilir, bilgiyi kavrar, uygular, analiz eder, yeni bilgiler üretir ve değerlendirmeler yapar. Aklın kendinden beklenen işlevleri görebilmesi için akl-ı selim olması gerekir. Selim akıl, insanın doğru karar vermesini sağlayan, herhangi bir olumsuzluktan veya ortamın kötülüğünden etkilenmeyen, yaratılışındaki temizliğini ve safiyetini koruyan akıldır. Kur’an-ı Kerim’de ve hadislerde geçen fıtrat kavramı ile ilişkisi vardır.Yüce Allah “...Ey akıl sahipleri!” , “... düşünmüyor musunuz?” , “... aklınızı kullanmıyor musunuz?” gibi ayetlerde akla ve düşünmeye vurgu yapar. İnsanın Allah (c.c.) katında sorumluluğu akıllı ve iradeli oluşuna bağlanmıştır. Akıl; vehim, hayal veya nefsî istekler gibi yanıltıcı etkilere açıktır. Akıl, yaratılışı, ölüm ötesini, dinin inanç ve ibadet esaslarını tek başınakavrayamaz. Aklın öncelikli görevi, evrende ve Kur’an’da Allah’ın ayetlerini anlamaya çalışarak insana rehberlik etmesidir. Yunus Suresi 100.ayet"Allah) pisliği (huzursuzluğu, kokuşmuşluğu, azabı), akıllarını kullanmayanların üzerine yağdırır.*"Yani Allah evreni denge düzenlerle yaratmış bu denge düzenleri ,insanın araştırmasını öğrenmesini ve bireyi ve hayatı ve toplumunu devletini yüceltmesini ister! İslam dinine göre bilgi edinme yollarından biri de herhangi bir etkenle kendisine ait özelliğini kaybetmemiş bulunan işitme, görme, koku alma, tatma ve dokunma duyularıdır. Aklın yanında duyu organları da insana verilen nimetlerdendir. Duyular hem aklın değerlendireceği konularda hem de haberin insana iletilmesi bakımından bilgiyi elde etme vasıtalarıdır. Kur’an-ı Kerim’de görmek, işitmek, tatmak gibi duyularla ilgili birçok ifade vardır. “Allah, sizi analarınızın karnından, siz hiçbir şey bilmez durumda iken çıkardı. Şükredesiniz diye size kulaklar(mekanizmalarını), gözler(sistemini) ve kalpler (aklınızı-kalbinizi ve organlarınızı ve de belinizi düzenledi,vücudunuza donattı)verdi.” ayetinde insanın bilmediklerini duyularıyla öğrenebileceğine işaret edilir. Sadık Haber: İslam’a göre bilgi edinme yollarından biri de sadık (doğru) haberdir. Sadık haber, vahyi ve peygamberlerden gelen haberlerin tamamını kapsar. Sadık haberler, mütevatir haber ve peygamberlerden gelen haber olmak üzere iki kısımdır. Yalan üzere birleşmeleri aklen mümkün olmayan toplulukların aktara geldiği haberlere mütevatir haber denir.Bu haberler nesilden nesile kesintisiz nakledilen haberlerdir. Bir haberin mütevatir olmasının şartları: 1. Her dönemde yalan söylemek üzere bir araya gelmesi imkânsız çok sayıda insan tarafından nakledilmesi. 2. Nakledenlerin sayısında azalmanın olmaması. 3. Olayı veya haberi nakledenlerin görmüş veya duymuş olması. İslam dininde bu şartlara sahip olan haberler, salim duyuların sağladığı bilgi gibi kesinlik taşır. Örneğin Allah’tan (c.c.) gelen vahiy yani Kur’an-ı Kerim, mütevatir şekilde bizlere ulaşmıştır. Vahiy İslam’a göre bilgi edinme yollarından biri de vahiydir. Sözlükte “hızlı bir şekilde ve gizlice söylemek,işaret etmek, ilham etmek” anlamındaki vahiy terim olarak “Allah’ın bir emri, bir hükmü veya bilgiyi peygamberine gizli olarak bildirmesi” demektir. Vahiy insanın akıl ve duyularla bilemeyeceği alanlarda bizi bilgilendirir,HER ZAMAN VE HER YERDE GEÇERLİ DOĞRULARI ÖĞRETİR. İnanç esasları, ibadetler, ahlak ilkeleri ve sosyal ilişkiler yanında yaratılış ve ahiret hayatı,OKU narak-araştırılarak anlaşılacak evren ve bunlardan hareketle elde edilecek bilimsel bilgi ve teknoloji ve bireyin ve toplumun yükselmesi... hakkında da bilgiler verir. Onu teşvik eder.Evrenin yaratılışı ve varlıklar hakkında açıklamalar yapar. Akıl ve duyularla elde edilen bilgiler hususunda insana rehberlik eder. Hz. Muhammed’den (s.a.v.) bize ulaşan haberler hem Kur’an-ı Kerim’i hem de sünneti içerir. Hz. Peygamber kendisine gelen vahyi insanlara tebliğ etmiş ve sünnetiyle örnek olmuştur. Sünnet de bu bakımdan Müslümanlar için bilgi kaynağıdır. Ayet ve hadislerde “doğru bilgi” kavramının önemi Doğru bilgi; içinde şüphe barındırmayan, gerçeğe tam olarak uyan ve kesin güven duyulan bilgidir. İslam, hayatın her anında doğru bilginin yol gösterici olmasını ister. Yüce Allah bir ayette “Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsrâ suresi, 36. ayet.) buyurarak doğru bilgiye ulaşma konusunda insanlara yol gösterir. İslam, bilgi kaynağının güvenilir olmasına da özel önem vermiştir. Bir ayette; “Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülükedersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.” (Hucurât suresi, 6. ayet.) buyrularak haberlerin doğruluğunun araştırılması istenmektedir. Hz. Peygamber bu konuda “Her duyduğunu söylemesi kişiye yalan olarak yeter!” (Ebû Dâvûd, Edeb, 80.) buyurarak doğru bilginin önemine vurgu yapmıştır. İslam’da doğru bilginin (yakîn) aşamaları: İlme’l-yakîn: Bir şey hakkında habere dayalı olarak bize ulaşan kesin bilgidir.Ayne’l-yakîn: Bir şey hakkında duyularımızla bizzat elde ettiğimiz kesin bilgidir. Hakka’l-yakîn: Bir şeyi bizzat yaşayarak elde ettiğimiz kesin bilgidir. Faydalı Bilgi ve Bilgi Ahlakı BİLGİ AHLAKI,BİLGİDEN;SAVAŞ AHLAKI SAVAŞTAN,GÜÇ AHLAKI,KUVVETTEN ÖNCE GELİR! AHLAK,EDEP ÖĞRETMEDEN BİLGİ ÖĞRETİLEN İNSANLAR DÜNYANIN BAŞINA BELA OLABİLİR! Bilgi hem insanın kendisine hem de başkalarına yararlı olmalıdır. Müslümanlara gerekli bilgilerinöğrenilmesini şart koşmuştur. Buna en genel anlamda ilmihal bilgisi denir. İslam dininde her alanda olduğu gibi ilmin de bir ahlakı vardır. İslam âlimleri ilmin ahlakını onunla amel etmek ve muhafaza ederek başkalarına aktarmak olduğunu belirtmişlerdir. Rabbimiz buyuruyor ki: “Kitap’ı okuyup durduğunuz halde başkalarına iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz?” (Bakara suresi, 44. ayet.) ” Din GÖREVLİ,LERİ ve âlimleri onları, günah olan sözleri söylemekten ve haram yemekten menetselerdi ya! İşledikleri (fiiller) ne kötüdür!” (Mâide suresi, 63. ayet) Peygamberimiz buyuruyor ki: “Ancak iki kişiye gıpta edilir. Bunlar; Allah’ın kendisine mal verdiği ve onu hak yolunda harcayan kimse ile Allah’ın kendisine (ilim ve) hikmet verdiği ve ona göre karar verip, onu başkalarına da öğreten kimsedir.” (Buhârî, Zekât, 5.) *-“Allah’ım, bana öğrettiklerinle beni faydalandır. Bana fayda verecek ilmi bana öğret ve ilmimi artır...” (Tirmizî, Deavât, 128.) Bilginin Kullanımında Dikkat Edilmesi Gerekenler Bilgi ahlakı, kullanımı ve muhafazası en az bilgiyi elde etmek kadar önemlidir. Bilgi, kötü niyetliinsanların eline geçtiğinde felakete dönüşebilmektedir. Bilgi sahibi kendine, topluma, çevreye ve Allah’a karşı sorumludur. Bilgiyle insanların hayrı için çalışmalı bilgi ve diğer bütün nimetlerin emanet olduğu unutulmamalıdır. Rüya, İlham, Keşif, Sezgi gibi kişiye özgü durumlar doğru bilgi kaynağı olamazlar! İslam’a göre bilginin kullanımı kul hakkı temelinde değerlendirilir. Bilginin dijital kullanımında da hiç kimsenin zarar görmeyeceği tam aksine herkesin faydalanacağı hakkaniyet ölçülerine riayet edilmelidir. Aklı kullanarak sorun çözmek ve doğru bilgi üretmek Yüce Allah insanlara araştırmalarını, akıllarını kullanmalarını emretmektedir. Kur’an, akıl sahiplerini muhatap aldığını “Bu Kur’an, ayetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.” (Sâd suresi, 29. ayet.) buyurarak bildirmiştir. Hz. Peygamber’in, Muaz b. Cebel’i (r.a.) Yemen’e vali olarak gönderirken aralarında geçen konuşma, sorunları çözmede ve doğru bilgi üretmede aklı kullanmanın güzel bir örneğidir. 2. İSLAM İNANCINDA İMANIN MAHİYETİ İnanç, sadece bir dine bağlılık değil bağlanmama şeklinde de ortaya çıkan kabullere denir. İslam dininde inanılması farz olan iman esaslarına, dinin temel kural ve hükümlerine İslam akaidi denir.Akaid aynı zamanda Kur’an-ı Kerim ve hadisler çerçevesinde İslam dininin iman esaslarını konu edinen ilmin adıdır. İman kelime olarak güven duygusu içinde tasdik etmek, tereddüt ve şüphe etmeden, gönül huzuruyla bağlanmak anlamına gelir. *-Dinî bir terim olarak iman; kişinin Allah’ın (c.c.) varlığını, birliğini, sıfatlarını,peygamberlerini, ahiret gününü ve bunlardan başka iman edilmesi gereken şeyleri kalp ile tasdik edip dil ile söylemesidir. İmanın zıddı inkârdır. İman eden kimseye mümin, inkâr eden kimseye de kâfir denir. *-İslam ise, Allah (c.c.) tarafından peygamberlerin sonuncusu Hz. Muhammed’e (s.a.v) vahiy yolu ile bildirilerek bütün insanlığa gönderilen son dindir. Bu dini kabul eden kimseye Müslüman denir.Müşrik: Allah'ın varlığını inkâr etmeyen ancak onunla birlikte başka tanrılar kabul eden, Yüce Allah'a ortak/eş koşan kişiye Müşrik denir. Münafık: Yüce Allah'ın birliğini, Hz. Peygamber'in peygamberliğini ve onun Allah'tan getirdiklerini kabul ettiğini söyleyip Müslüman gibi yaşadığı halde kalpten inanmayan kişiye Münafık denir. İman Tasdik İlişkisi İmanın esası kalp ile tasdik etmek yani onaylamaktır. Bir kimse diliyle iman ettiğini söylemesinerağmen kalbiyle söylediğini onaylamazsa iman etmiş olmaz. İman – İkrar İlişkisi İkrar, kalp ile tasdik edilen imanın dil ile söylenmesi yani açıklanması ve ilan edilmesidir. Kalpteki imanın dil ile söylenmesi o kimsenin başkaları tarafından mümin olarak bilinmesi için gereklidir. İmanın Taklitten Kurtarılarak Tahkike Ulaşması: *- Araştırmadan ve delillere dayanmadan çevrenin yönlendirmesiyle oluşan imana taklidî iman denir.*- Tahkikî iman ise delillere, bilgiye, araştırma ve kavramaya dayalı imana denir.KURANIN Kelime anlamı,OKU ve OKUMAKTIR.Bu bağlam da İSlam dininin hitap edeceği asırlar BİLGİ ASRI olacağından ,Dini anlatırken ,ikna edici ve Bilgiyi kullanıcı yöntem kullanılması teşvik edilmiştir. *-Taklidî iman geçerlidir. Ancak akli ve dinî delillerle kuvvetlendirilmesi gerekir, delillere dayanmadığı için zayıftır. Taklidî imana sahip olan kişi küçük bir engel veya itirazla karşılaştığında şüpheye düşerek imanı sarsılabilir. Ayrıca insanı taassuba ve bağnazlığa sürükler. *- Tahkikî imana ulaşan kimse ise evreni ve yaratılışı inceler, dinin hükümleri hakkında bilgi sahibi olur. Böylece Allah ve diğer varlıklarla ilişkisi sağlam temeller üzerinde şekillenir. Tahkikî imanda bilgiye dayalı zihinsel faaliyet, kalpten bağlılık ve tam bir teslimiyet söz konusudur. İslam,Vahiy dini olup,dinin emir ve yasaklarını,Bilimlerle ilgili ayetlerini,toplumla,hukukla,alışverişle,Nikahla,boşnmayla,cezalarla,Kıssalarla,Yani hayatımızın her anına rehberlik eden ayetlerı anlamak için Akıl ön şarttır.Dinin tek dayanaği,akıl dini değildir, yani kaynağı akıl değildir. Hüküm ve emirleri, esasları akla uygundur. Bazı felsefi akımlar derinlemesine düşünemeyen insanların imanını kaybetmesine sebep olmuştur. Bunların başlıcaları: Maddeyi ilahlaştıran Materyalizm; materyalizmin doğaya uygulaması olan Evrim Teorisi; Sebepleri ilahlaştıran Nedensellik; Fiziksel bazı kanunları ilahlaştıran Determinizm ve MekanikFelsefeleri Ve bu felsefeleri dayanak alarak hayata bir bakış tarzı sunan Pozitivizm İman – Bilgi İlişkisi Mümin olmanın ilk ifadesi olan kelime-i şehadeti söylerken kişi bildiğine “tanıklık, şahitlik” eder. İman etmenin temelinde bilgi vardır. Bunun yanında iman sadece bilgiyle oluşmaz ve olgunlaşmaz. İman sadece bilmek olsaydı şeytanın da Allah’ı (c.c.) bildiği için mümin olması gerekirdi. İslam dini hakkında öğrenim gören ve kitap yazan birçok yabancı vardır fakat Müslüman ve mümin değillerdir. Amel: iradeye dayanan her türlü iş ve davranış demektir. Salih amel: dinin farz kıldığı ibadetler başta olmak üzere bütün hayırlı işler. İman ile amel arasında çok sıkı bir ilişki vardır. Çünkü insan inandığı gibi yaşar. Davranışlar Allah’ın (c.c.) isteğine uygun olursa salih amel niteliği kazanır. İman ve salih amel Kur’an’da çoğunlukla birlikte geçer. İmansız salih amel, salih amelsiz iman eleştirilir. İman kişinin kendisiyle, yaratanıyla, diğer insanlarla ve varlıklarla ilişkisine yön verir. İman bütün ibadetve eylemlerin itici(esin kaynağıdır) gücüdür. Rabbimiz buyuruyor ki: “İman edip salih ameller işleyenlere gelince, onlar için altından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte bu büyük başarıdır.” (Burûc suresi, 11. ayet.) Bilerek dinî vecibelerini ihmal eden kimse günahkâr olur. “Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsrâ suresi, 36. ayet.) • İnsanın bir haber ve bir olay hakkında kesin hüküm vermeden önce ciddi bir araştırma yapması Yüce Allah’ın emridir. • Yüzeysel bilgilerle kuruntuya dayalı teorilerin peşine düşülmemelidir. • Yalancı şahitlik, kesin doğruluk anlamı taşımayan beyanlar ve hakikate aykırı hükümler bireylerin kul haklarının yenmesine sebep olur. • Sosyal ilişkilerde zanla hareket etmek, gıybet, söz taşımak gibi olumsuz davranışlar meydana getirir. • İnsan kendisine verilen beş duyunun ve aklın gerektirdiği sorumlulukları bilmelidir. Gördüğü, işittiği ne varsa hesap gününde hepsi karşısına gelecektir. “De ki: O, sizi yaratan ve size kulaklar, gözler ve kalpler verendir. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!” (Mülk suresi, 23. ayet.) • İnsanı yaratan, bilgiyi ve bilgi vasıtalarını veren Allah’tır. • İnsanın en ayırıcı özelliği gözlem yapma ve düşünme yeteneğidir. • Mülk suresi 23. ayette insanı yaratan ve sayısız nimet veren Yüce Allah’a karşı nankörlük yapılmaması istenmektedir. En büyük nankörlük duyu organlarını yaratılış amacına uygun olarak kullanmamak, Allah’ın ayetlerine gözlerini ve kulaklarını kapatmaktır. En güzel şükür ise nimeti verene, o nimetin cinsinden bir amelle teşekkür etmektir. • İnkârcı bir tutum sergileyenler hem yaratılıştaki ayetlere gözlerini kapamışlar hem de kendilerine okunan ayetlere kulaklarını tıkamışlardır. Bu haber 387 defa okunmuştur.
|
GALERİSİTE İSTATİSTİKLERİ
|
|||||||||||||||||||||
Altyapı: MyDesign Haber Sistemi |